
Oya Baydar'ın ' Kedi Mektupları' isimli kitabının bir bölümünde 'Hem tok hem de özgür ve bağımsız nasıl olunabilir? Hem tok hem de bağımsız olmak mümkün mü ? ' sorularına cevap aramaktaydı kediler. Kedilerden bir tanesi bu soruyu 'Doğrusu ben sokak kedileri gibi yarı aç, yarı tok yaşayıp kir pas içinde dolaşıp ıslanıp üşüyeceğime , insanların ufak tefek isteklerini yerine getirmeyi, kendimi biraz okşatıp, çocuklara biraz katlanarak ev kedisi olmayı tercih ederim'. diye cevaplıyordu.Bu cevap bana kadın sığınma evlerinde yaptığım araştırma esnasında karşılaştığım, kadın sığınma evlerinde barınmakta olan, eşlerinden fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik şiddet görmelerine rağmen , ekonomik özgürlükleri olmadığı için evlerini terkedip kendilerine bağımsız ve özgür bir yaşam kuramayan kadınların söylediklerini hatırlattı. Oradaki kadınlar bana, sürekli istismara uğradıkları ve mutlu olmadıkları evliliklerini, çaresizlikten ve yarı aç yarı tok zor bir hayatı göze alamadıkları için sürdürdüklerini anlatmışlardı.Kedi Mektupları'nda bir başka kedi:' bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, sürekli,zahmetsiz, tam bir karın tokluğu, yani kısaca rahatımız uğruna feda ediyoruz. Hiçbir çaba sarf etmeden, kaçmadan, kovalanmadan, arama zahmetine katlanmadan doymak, sıcak bir yerde rahat bir yatakta yatmak hoşumuza gidiyor.Sanıyorum karın tokluğu bütün yaratıklar için herşeyden önce geliyor' diyordu.İlk olarak aklıma kadın sığınma evlerinde barınan kadınlar gelse de, tok bir karın için özgürlüklerinden ve bağımsızlıklarından vazgeçenlerin sadece ekonomik özgürlüğü olmayan ev kadınları ile sınırlı tutulamayacağını idrak etmem uzun sürmedi. Evli ya da bekar, mutlu ya da mutsuz, kadın ya da erkek olalım, tok bir karın için yerine getirmemiz gereken sorumluluklar vardı.En azından çoğumuz yerleşik bir hayat sürmek zorundaydık ki ; bu bile özgürlüğümüzün kısıtlanması için yeterliydi.Kitaptaki bir diğer kedi : İnsanların da hayvanların da tok olduğu o zengin, bakımlı, temiz ülkelerde açlık yoktu, ama özgürlük de yoktu. Hatta yalnızca kediler değil, onların sahipleri de özgür değillerdi. Bir çarka kapılmış gibiydiler sanki. Saatlerin, kuralların, makinelerin çarkına...'diyerek katılıyordu bu tartışmaya.Benim gibi, bizim gibi diye düşündüm... Zengin, bakımlı ve temiz miyiz bilmiyorum amaakreple yelkovanın arasındaki açılarda acılarımız. Sonra saate baktım. Aç ve özgür olmak istemiyorsam, uyumak uyanmak ve işe gitmek zorundaydım. Hem tok hem bağımsız olamayacağımı anladım ama başka bir soru oluştu aklımda..Aç olmayı göze alsam, özgür olabilecek miydim ? İmkansızdı. Özgürlük her koşulda imkansızdı.Anadolu İyonya 'sında ki kadar ferah ve refah içinde olan bir ülkede yaşasak bile sadece dalından taze meyva koparıp, balık tutabilirdik özgürce. Ve ancak felsefe yapabilirdik özgürlük üstüne.İki öğün arası ve tokken karınlarımız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder